Neden Newton değil de Leibniz ?
Neden Newton değil de Leibniz ?
I
Doğa’nın doğrusal olmayan ve süreksiz yapılarla da var olabileceğini çok önceden anlamış ve sezmişti. Bir okyanus, kendini oluşturan
su moleküllerinden, yani ayrık yapıların farkına varmaksızın süreklilik algısı
oluşturur. Uzay da böyledir ve bu şekilde varsayımlara temel oluşturur. Leibniz, algı temelli kurduğu metafiziksel ögelerine petites perceptions - küçük algılar teorisi - ekleyerek
okyanustaki ses dalgalarının bir bütün olarak duyulmasından ve algı üzerinde
gerçekleşen -tabiri caizse- bir "noise cancelling" mevcudiyetinden söz eder. Bu
aynı zamanda süreklilik mekaniğinin zaman akışı algımızı nasıl değiştirebileceği
ile yakından ilgilidir.
II
Newton’un uzayı mutlak olduğundan bir
varlık algısı üzerine oturur. Oysa Leibniz uzay ve zamana ilişkiler topluluğu
olarak bakar. Zaman için kullandığı “Arka arkaya gelen olayların geliş düzeni”
ifadesi olaylar üzerine tanımlı kuantum
mekaniksel zaman kavramına uygundur(sequential pattern of following events). Newton’un
mutlak zaman kavramının ise sınıfta kaldığı çoktan ortadadır. Newton’un
kaygıları kurmakta olduğu fizik sistemine uyumlu ögeler yerleştirmekken Leibniz
bu kavramların evrensel karakteristiğini her açıdan sorgulamıştır.
III
Mekaniğe karşı dinamik ögeleri savunmuş,
fiziğin metafizikle temellendirilebileceğinin farkındadır. Yönteme karşı
çıkarımlar - XIX. önermemizde* de bahsettiğimiz gibi fiziğin her alanına
hükmeden varsayımlar(conjectures) ve yakınsamalar (approximations) dönüştükleri
metafiziksel sanıların izin verebildiği temelde var olurlar.
IV
Yönteme karşı çıkarımlar - I. önermemizde ve
Postulate -I olarak bahsettiğimiz ROSE, Kusur’da
da bahsedilen topoloji temelli bir anlayıştır. Nitelikleri ele almayan,
geometriye dayalı bu disiplini Analysis situs adı altında ilk defa kurmaya
çalışan Leibniz’dir. A,B,C gibi noktalar arasındaki uzaklığı nitelik bakımından
ele almayıp, A, B’nin sağında mı solunda mı; B, C’nin üstünde mi, altında mı
gibi durum çözümlemeleri getirerek dönemine öncülük yapmıştır.
V
John Locke’un “tabula rasa” üzerine kurduğu "zihni boş bir levha olarak görme", bilinç, duyu ve ruhsal öz -monad- kavramını
XIV. önermemizle bağdaştırır. Dış dünyaya ait bilginin duyularla hiç bozulmadan
zihne ulaştığı düşüncesi, gözlemi birinci yargıç yapmıştır. Gözlemle uyuşan
kuramlar tercih edilir. Duyusal bilginin bir şekilde bozulduğunun keşfedildiği
an bu basit standart da bozulacaktır. Hiç bilinmeyen derin ve karanlık bir
okyanusta, evrenin hiç bilmediğimiz bir köşesinde hangi ölçüm araçlarını
kullanacağız?
VI
Bugün en büyük gizemlerden biri olan bilincin,
devasa - birbiriyle entegre bir kuantum sistemi altına incelenmesi, Leibniz’in
fiziksel hissettirmeyen ama fiziksel olan bu yapıyı sorgulamasıyla başlayan serüvenin geldiği noktadır. Bilinç hakkındaki en derin açıklamaların mikrotübüller
ve bunların fiziksel yapılarına ulaştığı alanda yine Leibniz’in kurduğu topoloji
çok büyük bir rol oynuyor. Postulate-1’de de bahsettiğimiz fiziksel yasalardan
bağımsız olabilecek bu gerçeğin yapısı kökten yeni bir anlayış gerektiriyor.
Leibniz bunu yüzyıllar öncesinden sezebilmiş yegane zihinlerden.
“Gerçeğin kusurları aynı zamanda gerçeğin
erdemleridir, zihnimizi dünyayla bağdaştırmamızı sağlayan zaman içindeki bir
labirentin unsurları.”
Burak Cem Coşkun
İstanbul, December 2022
*Yönteme Karşı Çıkarımlar (burakcemcoskun.blogspot.com)
Bilinç, matematiksel bir desenin ürünü mü? (burakcemcoskun.blogspot.com)
Bilinç matematiksel bir desenin ürünü mü? - Herkese Bilim Teknoloji
Comments
Post a Comment