Yönteme Karşı Çıkarımlar

 YÖNTEME KARŞI ÇIKARIMLAR

&

ÖNERMELER

 

I

Kuantum sistemlerin klasik yakınsamaları, parametrik ve analitik limitlerde görülen karşılıklılık(correspondance) ilkesi uyarınca re-normalize edilmesiyle, çoğu temel yasanın zamana hükmetmesi gözlemcinin üşengeçliğindendir. Gerçek bilimsel gelişme yeni teorilerin eskilerini ve eksik olanları kesin olarak yadsımasıyla mümkündür. Başta bahsettiğimiz üzere eski yasalara karşılık gelen tümevarımsal önerileri seçme alışkanlığına sahip akademik cemiyet(community), bunu daha akılcı olduğundan değil, bir takım estetik kaygılardan ötürü yapar. Bu tutum yeni teorinin de zamana eskisi gibi hükmedeceği bir döngü içinde süreci uzatarak, düşünce sisteminde kalıcı dogmatik bir yapının var olmasına yol açar. Hâlbuki Einstein alan denklemleriyle daha çok göz önüne çıkan fakat kuantum mekaniksel denklemlerde relativistik düzeltmelerde de estetik olana yakınsama, Kusur’da da yüzeysel olarak bahsedildiği üzere temelde aranan simetrik yasaların aslında bir yanılsama olabileceğini göz önüne getirir. Çünkü fiziksel yasalardan bağımsız “varlık/entitie/logos/ateş” ancak topolojik dışavurumsal yeni bir anlayışı gerektirdiği ölçüde anlaşılabilirdir. ROSE diye tanımladığımız gerçeğin birinci postülatına göz atılması önerilir(bkz. Postulate 1, Postulate - 1 (burakcemcoskun.blogspot.com)). Bahsi geçen dogmalardan arınmanın yolu insancıl olanla, mümkün olan arasındaki ince çizgide karşımıza çıkar.

 

II

Bilimsel olmayan kültürler ve varsayımlar istedikleri buysa kendilerine yeterek yaşamlarını sürdürebilirler. Ancak bilim, ideolojilerden tümüyle arınmalıdır. Bu insancıl olmaması ve uygulayıcısının bütünsel ve bağlantısal yaşantısı boyunca kendisiyle özdeşleşen deneyimlerden tümüyle bağımsız yargıları olmasını da gerektirmez. Çünkü bu tarz bir tarafsızlık, Doğa’nın bile yapısında yoktur. Aksi takdirde hem kendini hem de Doğa’yı kandırma çabasına girenler, tamamıyla modaya uygun, varsayımların hükmettiği bu girdabın akışında mâhkum olduklarını görmeden ve hissetmeden (dull) dosdoğru ilerlerler. Bu ilerleme gerçeğe olan ilerleme değil yüzeysel bir kandırmacadan başka bir şey değildir. Bu yoldakilerin imgeleminin sınırlandığını, dillerinin bile artık kendisine ait olmadığını, kendisine ait sözü olamayacağı bir dönüşüme şahit oluruz. Felsefi derinlikten yoksun medeniyetsiz barbarlara dönüşmemek için çabalayanlar, ilk olarak gerçeğe ulaşmanın farklı yolları olduğunu anlamalı ve her bir ayrıntıya sıkı sıkıya tutunmalıdırlar.

 

III

Freeman Dyson ve Lee Smolin gibi isyancıların da üzerinde durduğu gibi, en çok dile getirdiğimiz ve kaygılanılan nokta bilimsel süreçlerin bilimsel anlayışın yerini almış olmasıdır. Bu yeni bir moda da değildir. Çoğu zaman modern bilim devrimini tam olarak kavrayamamış zihinlerin dogmatik savunmalarıyla ilerleyen bilgi, zihinlerin de körelmesine yol açmıştır. Bu kültürel cinayet için de bilim adını kullanan asıl sapkın ideoloji şu anda bile birçok akademik ekolü etkisi altına almıştır.

 

IV

Bilim, doğası gereği anarşisttir. Feynman’ın da dediği gibi, “uzmanların cehaletine duyulan güvendir.” Bu nedenle çok iyi yerleşmiş ve kabul görmüş teorilere deneyle çelişse bile yeni karşı- hipotezler kullanılmasında bir sakınca olmamalıdır. Yani asıl anarşi, işin karşı-tümevarımsal metodolojisinde yatar.

 

V

İyi eğitilmiş bir golden retriever, içinde bulunduğu ortam ne kadar kaotik olursa olsun, yeni davranış modellerini benimsemek için sahibine itaat etmeyi bekler. İyi eğitilmiş bir akılcı da “aklının sesi” olarak gördüğü şeyin, aldığı eğitimin nedensel bir sonucundan başka bir şey olmadığını farkedemez. Yani bu kaos içinde düzen gözeten bir bilim, ara sıra anarşit hareketlerin oluşmasına izin vermezse, başarısı kısıtlanır. Bilim en temelde yine bir Topluluk/Cemiyettir. Bu cemiyetin kuralları vardır. Cemiyettekiler bu kurallarla birbirlerini sınar ve birbirlerini “check ederler”. Akademide ilerleyen bir zihin her aşamada, bir önceki olguları “check-leme” yarışındadır. Kendisinin de, bir üsttekiler tarafından “check- lenme sıklığı” statüyle ters orantılı olarak azalır.

Bu kurallardan arınmış bir alanda bilim daha hızlı gelişecektir.

 

VI

Alternatif görüşler ve önermeler için başvurulması gerekenler, Dirac, von Neumann gibi isimler değil, Diyojen, Anaksimandros ve Plutarkos gibilerdir. Onlar önyargıların çözümlemeyle değil, karşılaştırmayla bulunduğunun farkındaydılar.

 En aşikâr olanı dahil bütün bilimsel metodolojilerin sınırları olabileceği gerçeği kabul edilmelidir.

I. Önermede bahsettiğimiz, yeni teorilerin tutarlılık şartı akla uygun değildir çünkü bu durumdan istifade eden hep eski teoriler olmuştur. Eleştirel gücü de zayıflatacak olan bu tek tipleşme bireyin de özgürlüğünü kısıtlar.

Bilimsel bilginin karmaşık yapısının farkında olmadan, sırf tutarlı diye deneysel, gözlemsel verilere ilahmış gibi tapınanlar, aslında teorilerin içini boşaltarak, en çok nefret ettiklere şeylere dönüştürerek onları metafiziksel hâle getirdiklerinin farkında bile değildirler. Daha da vahim olanı, bu tutarlılık sevdası çeşitliliği öldürdüğü gibi deneycilerin “olgulara” tapınmasıyla, ne yazık ki teolojik öğeleri de içerir hale gelmiştir.

 

VII

Bilim ve Şiir kitabında Fikir ve Meyve şiiri, doğa yasalarına bir atıfken aslında bilimsel metodolojinin de döngüsel eleştirisini içerir. Bu cemiyette bir doktrin zamanla çoğunluğu etrafında toplar. Bir ekol yaratılır ve çoğu zaman başarı olarak nakledilen şey bu ekoller sayesinde karşılıklı bir ilişkide yükselir. Bu ekol kendinden olmayanı içten içe dışlar. Yüzeysel olarak farkedilmesi güç olan bu dışlama, toplumsal kurumlarını ve eylem tarzlarını kendine göre düzenleyenlerin dışlamasıdır. Zamanla ona yol açmış zihinsel süreçleri yoksayan bu hareket, baskı gücünü elinde toplar. Bonn’da en yakından deneyimlediğim bu yapı, akışa kendisini bırakan zihinlere görünmezdir.

 

VIII

Bizim sürekli olarak bu karanlık çemberlerde ve karmaşık düğümlerde oyalandığımızı, mızmızlandığımızı düşünen bu zombileşmiş akıntı sevici ve modacılar, mutsuzluğun ve memnuniyetsizliğin cesur kâşiflerin kaderi olduğundan habersizdirler. Derin düşünürler statükonun daha karanlık bölgelerine inerken veya başka bir deyişle boka batarken, işte bu şaşkınlar ve yüzeysel entelektüeller dosdoğru A noktasından B noktasına ilerler.


 YÖNTEME KARŞI ÇIKARIMLAR EK-1


IX

Akademideki çelişki, tam olarak idrak edilememiş ve derinlemesine incelenmemiş, dillerden düşmeyen bilim devrimine haksızlıktır. Bu, Galileo’yu öven, karşı çıkanları lanetleyen; ama sıra çağdaşlarının çalışmalarına geldiğinde Galileo zamanının kilisesi kadar katı bir tutum sergilemekten çekinmeyenlerin çelişkisidir. Bu yapı özellikle günümüz yüksek enerji fiziğinde, teorilerin tamamını destekli atış araçları olarak gören fakat iş doğru olanı yapmaya geldiğinde metafiziksel ve spekülatif olduğu gerekçesiyle onları reddeden fizikçi doludur. 

Bu gerekçeleri de hesaplama amacı ile kullandıkları araçlarla ve estetik, şık ve kolay uygulanabilirlik kaygısıyla desteklerler. Halbuki bu genelleştirme çok da aklıselim olmayabilir.

 

X

Genellikle teorileri baştan kuran, yaşı ilerlemiş ve statükonun tepesinde olanlar bu kuramlar üzerinde kendilerinde çok rahat bir alan açıp, sanatkar olma arzusuyla bilimsel yönteme uymayan hamleler yapar, çoğu ögeyi kendi fantezilerine uyacak şekilde değiştirmekten çekinmezler. Karşılaştıkları güçlükleri ve karşı görüşleri ciddiye almayı reddeder ve usülsüz argümanlarla alt etmeye çalışırlar. 

XI

Teolojik olan Logos’tan arındırdığımız yerde ilerleme olur mu? Düzensizliğin ölçüsü bize kaossuz bilgi olamayacağını gösterir. Ara sıra aklı terketmek de işe yarar. Bugünkü temel bilimsel prensipler geçmişte birer tutku, önyargı veya fantezi oldukları için hala var; çünkü akla karşı gelindi ve kendi yollarında gitmelerine izin verildi. Yani bilimde bile aklın herşeye hükmetmesine izin vermemek gerekebilir. Biraz kurgu ilerlemeyi körükler.

XII

Günümüz fizik/astrofizik camiasının ihtiyacı olan, kurulu modellerin katı taklitçileri, onlarca/yüzlerce/binlerce kişinin katkısıyla hazırlanan makaleler değil, uyum kabiliyeti yüksek yaratıcı kişilerdir. Oysa günümüz fizikçilerinin çoğu zorunlu olarak oppurtunist/fırsatçı ve gerçekçi olmayan tutumlarla hayata tutunmaya mahkum olmuşlardır. Bu teknolojik atılımların öncüsü deneylerin sonuçlarının, günümüzde politik bir anons ve bürokratik bir olay olarak yansıması işte bu disiplinler arasında sönümlenen ve kaybolan cevherdedir. Yüksek kuram - Testçiler - Fenomenoloji (curve fitters) - Düzenekçiler - Asıl deneyciler - Sunuşçular - Editörler - Latex uzamanları - Science communicators piramidinin filtrelerinden geçip yayınlanacak olan şeyin politik bir sunuşa gebe olması gayet doğaldır.

XIII

Bilimi aksiyom+model+karşılıklılık+gözlem olarak tekdüze bilen mantıkçılar bilimsel gelişmenin bu basit yolları izlemeden ortaya çıktığı zamanları fark edemez. Tıpkı kısaca “Kusur” kitabının 3. Bölümü olan “Kusurlar” isimli bölümün aslında bir bilim kurgu hikayesinde metodolojik bir eleştiri yapması gibi bu kusurların pozitif bir işlevi olabileceğini, onlardan arınmış bir bilimsel ilerlemenin imkansız olacağını bu tekdüzelik kavrayamaz.

Çoğu zaman bu tekdüzeliğin bir tartışmayı “aydınlatmak” olarak gördüğü şey henüz bilinmeyen özelliklerini incelemek değil, tercihen deneysel düşünceler, emri vaki kavramlarla “heh işte bilinen kavramlar bunlar” deyinceye kadar içini doldurmak ve bu doldurma sürecini mantıksal olarak dayatmak anlamına gelir. 

Aydınltma işlemini yapacak olan gezgin yolunu bulmak için harita kullanabilir ve gezdikçe haritadaki idealleştirmeleri düzeltip yenilerini devreye sokar. Hiçbir şeyi takmadan haritayı kullanmak başını derde sokmak demekken, haritalı olmak onsuz hareket etmekten de iyidir. 

XIV

Günümüz teknolojik gelişmeleriyle yapılan her ileri düzeyde gözlemsel deney, kuramların mucitleri olan üst statükoyu şaşırtmaması ile ünlüdür. Onlar teroilerin nasıl sonuçlar doğuracağını yıllar önceden öngörmüş ve bu varsayımlar üzerine, alıştıkları bir modeli hayata geçirmişlerdir. Bu alışılan modele göre kalibre edilen deney düzenekleri, sistemsel olan hata payını Doğa’nın yasalarından değil, insanlığın teknolojik yeterliliğinden almaya meyillidir. Takılan at gözlüğünün sınır koşulları her bir deneysel ilerleme ile genişlerken asla bu sınırlardan çıkılamayacağı gerçeği bu tekdüzeleri şaşırtmaz. Bahsi geçen ölçüm aletleri belli yasalara göre tekrardan oluşturulur, bu yasaların da doğru olduğu varsayımı altında tekrardan test edilirler. Bilim insanı bir bakıma gerçeğin heykeltraşıdır. Heykeltraşlar kullandıkları malzemelerin özellikleriyle sınırlandırılmışlardır.

Bütün bunlara ek olarak, dış dünyaya ait bilginin duyularla hiç bozulmadan zihne ulaştığı düşüncesi, gözlemi birinci yargıç yapmıştır. Gözlemle uyuşan kuramlar tercih edilir. Duyusal bilginin bir şekilde bozulduğunun keşfedildiği an bu basit standart da bozulacaktır. Hiç bilinmeyen derin ve karanlık bir okyanusta, evrenin hiç bilmediğimiz bir köşesinde hangi ölçüm araçlarını kullanacağız? Bütün bu işlemi yaparken yanımıza bu standartları alıp da fiziksel evrene aykırı gözüken fantezilere siz burda kalın demek, adil değildir.

XV

Bir antropoloğun bir kabilenin keşfedilmeyen yönlerine, sihirbaz gibi gözüken hekiminin meziyetlerinden çeşitli ritüellerine tanık olurken gösterdiği tepki, bilimsel nesnelliğe olan yaklaşımla uyumlu olmalıdır. Nesnellik fikri bilimden eski ve ondan bağımsızdır. Bir kabile, ulus, uygarlık kendi hayat tarzı ile evrenin yasaları arasında bir özdeşlik kurduğu vakit orada nesnellikten söz edilir. Farklı kültürlerle karşılaşmalar da bu nesnelliği besler. Bu nesnelliğin bir çeşit formalizasyonunu yapma çabası nafiledir. Çünkü bilgi üretmek için değil hazır olanı meşrulaştırma çabası güder. Formal nesnellik bazı dünyalar için anlamlı iken bazıları için tamamen aptalcadır.

Örnek olarak Avustralya yerlileri Aborijinler’in yaratılış mitlerinden de beslenmiş kozmos hakkındaki görüşleri, ritüelleri ve bunlara doğrudan veya dolaylı olarak bağlı olan farkındalık yetenekleri verilebilir. Düşzamanı kavramı çeşitli antropolojik ögelerle incelendiğinde, nesnelliğiyle bazı bilimsel anlayışlarla uyum gösterebildiği de ortadadır.  Aborijinlerin  evren, zaman ve mekan anlayışları günümüz kozmolojisinde Conformal Cyclic Cosmology ve Cosmic Ouroboros gibi kuramlarda karşılık bulabilir. Uygarlık bu sözde “ilkel” toplulukların inanç, adet, geleneklerinden çok şey öğrenebilir. Işık Getiren ve Uglata bu fikirler etrafında yoğrulmuştur. Işık Getiren’de şiiirsel bir anlatıyla, Aniara’dan ilham alınarak anlatmaya çalıştığımız; farklı düşünce sistemlerinin kurumsallaştığı toplulukların evreni kendilerince anlamlaştırma çabasının ve bunun sonucunda ortaya çıkan ahenk’in, nesnel olgulara ve bilginin aktarım yolculuğuna evrildiği bir yapının tasviridir. Tüm insani varoluş biçimlerine saygılı, “arkaik” kurumların içsel gücünü anlamış ve bilgi anlayışlarını da buna uygun değiştirmeyi başarabilen bilim insalarına ihtiyaç vardır. Araştırma, özel bir grup topluluğun ayrıcalığı olmadığı gibi bilimsel bilgi de seçkinlik göstergesinde evrensel bir kıstas değildir.

XVI

Bilim tarihi, öldü denilen ve daha sonra dirilen ve sadece başka bir dönüşü kutalamak üzere yeniden öldürülen teorilerle doludur. Bazı bakış açılarını gelecekte kullanılabilir diye saklamakta fayda vardır. Bilim kendi kendini silen bir şeydir.

Robert Oppenheimer, Kapitza’nın Cambridge’deki laboratuvarının ön cephesinde bir timsah resmi asılı olduğunu söyler. Bunun ne anlama geldiğini soranlara bunun bir bilim timsahı olduğunu, timsah’ın başını çeviremediğini  ve tıpkı bilim gibi önüne geleni hırsla yiyip yutan sürekli ileri gitmek zorunda olan bir hayvan olduğu cevabını verdiğinden bahseder.

XVII

Fizik şimdiye kadar uzay-zaman ve madde hakkında bütünsel bir açıklamaya sahip olmaktan çok uzaktır. Elimizde olan, çeşitli modeller üzerine kurulu ve sınırlı alanlarda başarı gösteren çeşitli yaklaşımlardır. Yürütülen pratik Protagoras’çı pratiktir. 

XVIII

Ögretilmiş nedensel mantık sistematiğinin buyruğundakilerin iki üç al-ver yaparak, uygulayıcısı oldukları “sözde” bilimsel araştırmanın felsefesini anladıklarını zannetmeleri gayet doğaldır. Ördek gibiyse ördektir saçmalığının nasıl son bulacağına ise yukardaki önermelerden sonra artık değinmemize gerek bile yoktur. Bu tarz yüzeysel çıkarımlar ancak ve ancak bahsettigimiz yüzeysellerin sorunudur. Bunlar duyularını sorgulamaktan aciz olanların akış içinde yani wissenshaft der rhei içinde debelenmelerini daha cazibeli, daha az acı verici hale sokar.

 XIX

Sıklıkla egitimli/destekli atış olarak gördüğümüz varsayımlar, conjectures, metafiziksel sanılara evrilerek bilimin her alanına hükmeden yeni varsayımlara gebe olmuştur. Fiziksel parametreler üzerindeki sınırlandırmalar, bu varsayımların bir sonucu oldugu gibi yeni sınırlandırmaların döngüsel olarak doğumu ve genişlemeleri de kaçınılmazdır. Doğa yasalarının işleyişine duyulan güven bu döngünün kaderine duyulan bağlılığın bir sonucudur.

.: 

Maxwell’in manyetik tek-kutup (monopole) ihtimalini sınırlandıran diverjanssız alanın, manyetik kuvvetin korunumlu ve kornumsuz doğasının sorgulanması gibi çok basit olan ve temel fiziksel yasalar içinde buna benzer tutarsızlıkların bu yüzyılda hâla sürmesi beni tutkuyla bağlı oldugum fizik ögrenciligimin henüz başlarında içinden çıkamadıgım ve hiçbir şekilde tatmin edici cevaplar alamadıgım döngülere sokmuş, en azından kısa sureli de olsa o akışa beni de sokmayı başarmıştı. Tabii en temel elektromanyetizma prensiplerinin ögretildigi derslerden, elektromanyetik teori ve Landau-Lifshitz formalizasyonları dahi, bütün dersleri en yüksek skorlar ve onur dereceleri ile tamamlamama rağmen temelde eksik olan ve “eyvallah” diyerek yola devam ettigimiz bu yolun çelişkilerle dolu ama zevkli bir yol oldugu da ortadaydı.

XX

Aşağıdaki üç yapının “eşitlikçi biçimde” benimsenmesi önemlidir:


  • Akla karşı bilimin özgürlüğü
  • Felsefi müdahaleye karşı bilimin özgürlüğü
  • Bilimin müdahalesine karşı geleneklerin özgürlüğü


ÖNERME

 

Logos’tan arındırılmış bir gerçeğe ulaşmanın yolu Doğa’nın dolaysız idrakı mıdır ?

Bu denli bir arınma ne kadar insancıl, ne kadar mümkündür ?

 

 

 

Burak Cem Coşkun

İstanbul, December 2022



"So many people today—and even professional scientists—seem to me like somebody who has seen thousands of trees but has never seen a forest. A knowledge of the historic and philosophical background gives that kind of independence from prejudices of his generation from which most scientists are suffering. This independence created by philosophical insight is—in my opinion—the mark of distinction between a mere artisan or specialist and a real seeker after truth." 

                                                                                               (Einstein, 7 December 1944)

Comments