Modernleşen Türkiye ve Bilim Göçü
Modernleşen Türkiye ve Bilim Göçü
Burak Cem Coşkun – Sabancı Üniversitesi, Fizik Bölümü Lisansüstü öğrencisi
1930'lu yılların ortasında Nazi baskılarıyla Almanya'dan göçe zorlanan bir çok akademisyenin, çoğunlukla da fizikçi ve astronomun dönemin bilimsel ekolleri İsviçre, Birleşik Krallık ve Birleşik Devletleri dışında bir uğrak noktası daha vardı. Günümüzde bu olayların tersini yaşıyormuşuz gibi gözükse de, evet, o uğrak nokta, görece emekleme çağında olan Cumhuriyet’in ilanı ve Atatürk'ün modernleşme çabalarıyla her alanda kendine çağdaş medeniyetler arasında bir yer bulmaya çalışan dönemin Türkiye'si idi. Türkiye, o dönemde işlerini kaybetme ve hatta hayatlarının tehlike altında olması korkusunu taşıyan yüzlerce bilim insanını ağırlamıştı. Yeni Yahudi yasasının çıkmasıyla Frankfurt'daki evini terk etmek zorunda kalan nöropatoloji uzmanı Philipp Schwatz kendisini ilk Zürih'te, sonra da yeni bilim yuvası Dar-ülfün yani İstanbul Üniversitesi’nde bulmuştu. Dönemin milli eğitim bakanı Reşat Galip ile görüşmesine üç tane akademik pozisyon için gitmiş, yedi saatlik görüşmenin ardından otuza yakın akademik pozisyon ile odadan ayrılmıştı.
Mustafa Kemal Atatürk eğitim reformunun bir parçası olarak yeni
bilim yuvası Darulfünun’u dünya standartlarında bir okul yapma gayesi ile
isviçreli uzmanları görevlendirerek eğitim sistemindeki bu reformaları
kararlılıkla sürdürmüştü. Dönemin teknik altyapısına göre kendilerinden çokça
geride, fakat inşası yapılan bilimsel alanlarda çalışmalar yapmak için
Türkiye'nin neden seçildiği çokça tartışılsa da bahsettiğimiz modern Türkiye’nin
inşasında, bu danışman ve profesörler çok iyi karşılanmış, kabuş görmüş ve
kendilerine çok özgür çalışma ortamları yaratılmıştır. Deneylerini yapacak
malzemelere çoğu zaman kendi ülkelerindeki gibi kolayca ulaşamasalar da fikir
ve can güvenliği, Türkiye'yi mümkün olan bir bilim yuvası olarak görmelerine
sebep olmuştur. 1933 yılında 42 Alman akademisyenle çalışmalarına devam eden
İstanbul Üniversitesi'nde, danışman olarak dönemin büyük fizikçileri, Max Born
ve James Franck de bulunmaktaydı. İstanbul Üniversitesi, Almanya’daki üniversitelerde yetkin
akademsiyenlerin kalmaması, zeki ve yetenekli Türk öğrencilerle dolup taşmasıyla
zamanla bu Alman profesörler arasında "en iyi Alman üniversitesi"
olarak anılmaya başlandı. Birleşik Devletler’de
çalışmaya geçmeden önce Albert Einstein dahil olmak üzere bir çok fizikçi
Türkiye tarafından davet almış ve bu davetleri dönemin şartlarını göz önüne
alarak kabul etmeyi de düşünmüşlerdir.
Türkiye’deki laboratuvar olanakları çok yeterli olmasa da bilimsel
gelişmelerin önünü açan bir çok çalışmaya olanak sağlama motivasyonu, fizikçi
Arthur von Hippel'in üniversitede bir yıl boyunca laboratuvar çalışmaları
yapmasına önayak olmuştur. Astronom Erwin Finlay Freundlich ve Wolfgang
Gleissberg ise Türkiye’deki ilk astronomi enstitüsünü kurmuş, gözlemevini
açarak, Türkçe astronomi kitabını yayınlamışlardır. Aynı şekilde Dresden Teknik
Üniversitesi’nde deneysel fizik alanında çalışan Harry Dember, 1933 yılında
kendisine gönderilen daveti kabulş etmiş, Türk fizikçileri eğitmiş, metal ve
yarı iletkenlerde fotoelektrik etki çalışmalarına Türkiye'de devam etmiştir.
Bütün bu fizikçilerin dışında kendi alanlarına çağ atlatan buluşları
ve bu alanlarda yaratıcı etkileri olan, sentetik metodoloji alanında çalışan
kimyacı Fritz Arndt, biyolog çift Curt and Leonore Kosswig, Türkiye’nin ilk
işçi sendikasının kuruluşunda emeği olan sosyolog Gerhard Kessler, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın
kurulmasına yardım eden besteci Paul Hindemith gibi niceleri reformların
inşasında önemli katkılarda bulunmuşlardır.
Belki de Türkiye'ye gelseydi, daha nice çalışmalarla kuantum
mekaniğine nice katkılar yapabilecek olan Hellman'ın trajik hikayesi de bu
büyük bilim göçü içinde çoğu insanın karşılaştığı olaylar hakkında bizlere
fikir verir.
Anadolu topraklarında bilimsel devrimlere yön veren doğa
bilimcilerinin düşleri ve yine bu
topraklarda yeşermeye çalışan modern Türkiye'nin dünyaya entegresinde
hatıralamaya değer yegane şey olan bu bilimsel düşü hatırlama hamlesi
şimdilerde sahipsiz ve tersine işliyor.
Bu düşün yüzüncü yılına yaklaşırken alanında yetkin binlerce genç
bilim insanı fikri ve vicdanı hür yaşama uğruna ülkeyi terk ediyor ve kalanlar da birbirinden politik, siyasi
kararlarla yaşanılması güç hale gelen bu karanlıkta bilimin ışığı ile
aydınlanmaya çalışıyor. Umuyoruz ki bir zamanlar dünyaca ünlü bilim insanlarına
bu özgürlüğü sağlayan modern Türkiye, modernleşme aşamasında karşılaştığı bu dahili ve harici engelleri aşmasını
bilerek bilimin ışığının Türkiye Cumhuriyeti'ni bir güneş gibi aydınlatmasını
sağlaycaktır.
Kaynakça
1 - Grant, 2018, Physics
Today, The tragic story of Hans Hellmann
2 - Grant, 2018, Physics Today, The unlikely haven for 1930s German scientists
Comments
Post a Comment