FANTEZİ TÜRÜNÜN EDEBİYATI - ORTA DÜNYA İNCELEMESİ
FANTEZİ TÜRÜNÜN EDEBİYATI
ORTA DÜNYA İNCELEMESİ
Burak Cem Coşkun
Özet
Fantastik edebiyat, bilim-kurguyla beraber belki de hayal gücünün en çok egemen olduğu alanlardan biridir ve fantastik edebiyat dendiğinde akla gelen ilk isim John Ronald Reuel Tolkien olacaktır. Yüzüklerin Efendisi’nin 1954 ve 1955 yıllarında üç cilt halinde yayımlanması(bk.1), özellikle saygıdeğer bir İngiliz Dili ve Edebiyatı profesörünün fantezi gibi bir türde eser vermesi, edebiyat eleştirisi çevrelerinde küçük çaplı bir skandala yol açmıştır. Yüzüklerin Efendisi’nin yarattığı dalgalanma, fantezi türünün, tıpkı o yıllarda bilimkurgu için de olduğu gibi, saygın edebiyat türleri arasına kabul edilmesinde önemli rol oynamıştır. Yüzüklerin efendisi ve Tolkien’in orta dünya projesi, okuyuculara “bu öykü gerçek olmalıydı” hissini veren bir arayış edebiyatı örneği olarak incelenebilir ki eserler bu özellikleri sebebiyle kült olmuşlardır. Bu arayış sembolik anlamda ruhani olgunlaşma sürecinin içtenliği ile bütünleşmiş olarak karşımıza çıkmaktadır.
John Ronald Reuel Tolkien ve Edebi Çevresi
1892’de Güney Afrika’da doğan, dil bilim ve Eski İngilizce konularında uzmanlaşıp 1952 yılında Oxford Üniversitesi’nde İngilizce profesörü olan Tolkien(bk.2), Oxford’da II. Dünya Savaşı’ndan önceki yıllarda Owen Barfield, C. S. Lewis ve Charles Williams gibi yazarlarla birlikte edebi bir çevre oluşturmuştur. Yüzüklerin Efendisi’nin (ve örneğin, C. S. Lewis’in Kozmik Üçleme’sinin) temeli bu çevrenin toplantılarında atılmıştır. Tolkien’ın 1937’de yayımlamış olduğu Hobbit daha ziyade masal türüne ait bir çalışma olarak kabul edildiği için üzerinde pek durulmamıştır. Oysa Tolkien, Yüzüklerin Efendisi’yle birlikte, Hobbit''te başladığı dünya yaratma projesinde ısrarlı olduğunu göstermiştir. Tolkien’i izleyen fantezi yazarları, onu ve onun yarattığı Orta Dünyayı büyük ölçüde taklit etmekten vazgeçemediler. Tolkien’in 1973’teki ölümünden sonra oğlu Christopher Tolkien babasının yarım kalmış elyazmalarını yayımlayarak eksiksiz bir Orta Dünya tarihi hazırlamaya gayret etti.
Tolkien’in eserlerine gösterilen akıl almaz ilgi karşısında edebi çevreler de tepkisiz kalmamıştır. Fantezi teriminin henüz yerleşmediği ilk yıllarda ancak “mitoloji” olarak tanımlanabilen Yüzüklerin Efendisi ve Hobbit, eleştirmenleri Tolkien hayranları ve düşmanları olarak ikiye bölmüş ve bu kamplaşma üzerinden makaleler yazılıp incelemeler yapılmıştır. Tolkien severlerin psikolojik çözümlemelerle alegorik anlamlar çıkarmalarına karşılık, Tolkien’e göre, alegori, yazarı da okuyucuyu da küçük düşüren bir üslup, Yüzüklerin Efendisi ise bir tarih öyküsüdür.
Karşı görüşte olan eleştirmenler ise yaşadığımız dünya ile doğrudan paralellik kurmaya yanaşmayan bu hikayeyi bir “ kaçış edebiyatı” olarak yorumlamışlardır.
Eserlerin Edebi İncelemesi
Orta Dünya arka planında hemen hiç bir edebiyat türüyle mukayese kabul etmeyecek zenginlikte tarih ve coğrafya sunuyor. Elf, Cüce, İnsan, Hobbit, büyücüleri ve diğer yüzlerce farklı türüyle canlılar yönunden zengin bir dünya burası. Tolkien’in Oxford’da sınav kağıtlarını okurken gördüğü boş kağıda dayanamayıp yazdığı “bir zamanlar toprağın içindeki bir delikte bir hobbit yaşardı” cümlesiyle başalyan bu serüven, Orta Dünya’nın, bir kardeşliğin toplanıp eyleme geçmesiyle mutlak kötülükten kurtarılmasını amaçlayan umutsuz bir serüvendir(bk.3).
Tolkien’in 17 yıllık uğraş sonucunda ortaya koyduğu Orta Dünya’nın bir ütopya olmadığı kesin. En az bizim dış dünyamız kadar zor ve karmaşık bir yer orası da. Tolkien’in bu projesi, okuyuculara “bu öykü gerçek olmalıydı” hissini veren bir arayış edebiyatı örneği olarak incelenebilir. Başarılı bir fantezi eserinin okuyucuda bu tadı bırakmasının iki önemli sebebinden bahsedebiliriz. Birincisi, bildiğimiz gerçekliği askıya alıp bir süre için öykünün temel varsayımlarına inanmayı kabul ettiğimiz andan itibaren olaylar zaten gerçektir. Her şey iyi gitmeyebilir, mutlu son olmayabilir fakat böyle başlayan bir öykü ancak böyle sürdürülebilirdi diye düşünürüz. İkinci sebebi ise, insanoğlunun zamanın ve mekanın dışına çıkma, kendisi dışında akıllı varlıklara iletişim kurma ihtiyacı ile açıklanabilir. Bu ihtiyaç aslında tarih boyunca anlatılmış tüm masalların ve mitlerin temelini oluşurur. Her ne kadar bilim-kurgu türü bu kozmik düzendeki yeri anlama ihtiyacına sistematik ve kısmen bilimsel cevaplar verse de fantezi türü de onun yanında yer almaktadır.
Hobbit ve Yontulma Süreci
Hem Yüzüklerin Efendisi’nde hem de Hobbit eserinde mütevazi bir karakttere sahip sıradan birinin her bakımdan yücelişini görürüz. Hobbit aslında bir kişisel gelişim kitabı olarak da yorumlanabilir. Örneğin, Bilbo’nun bilgelik yolunda ilerleyişi ve ona olan düşkünlüğü, karşısına çıkan binbir zorluğa ve ızdırap dolu olaylara rağmen yılmayışı, tamamen farklı her açıdan olgunlaşmış bir bireye dönüşmesine sebep olmuştur. Karakterlerin hepsi bir arama –bulma çabası içersindedir. Serüvene başlamadan önce sergilediği davranışlarla Bilbo tüm Hobbit türünün temsilcisi konumdadır ve kozmopolit anlayışı temsil eder(bk.4). Kozmopolit Hobbit sorumluluklarının farkında olmanın yanısıra, bilir ki türler birbirinden her anlamda farklı olabilir ve bu farklılıklardan öğrenilecek çok şey, alınacak çok ders vardır. Her ne olursa olsun kişi kendi yolunda gitmekte özgürdür. İşte bu “ evrensel sorumluluk ve kişinin özgürlüğüne saygı duyma” ikilemi Hobbit türünün yaşam anlayışı hakkında bir fikir verir bize.
Tüm bu özelliklerine rağmen Bilbo’nun serüven boyunca yüce erdemler edinmesini gözlemleriz. Gollum’un hayatını bağışlama vb. gibi kararlar onun içindeki merhamet duygusunun da yoğunlaştığını göstermektedir. Kısacası Bilbo köyüne döndüğünde o eski hobbit değildir artık.
Tolkien’in Büyüsüne ve Teknolojiye Bakış
Tolkien’in eserlerinde kimi fantastik kimi ciddi ve kullanışlı pek çok büyü örneğine rastlarız. Bir gezgin büyücü olan Gandalf büyünün iyi yönlü uygulayıcısı konumudadır. Eserlerde büyü, doğayı algılamanın ve onunla olan ilişkiyi çözümlemenin bir yolu olarak gösterilir. Ancak kişinin emellerini gerçekleştirmek üzere “büyü ve cihazları” devreye sokma konusunda gösterdiği hırs ve telaştan kaynaklanan dehşetengiz kötülük, aslen iyi niyetli bir temelden “diğer varlıklara ve dünyaya fayda sağlama hevesi” nden kaynaklanmaktadır. Bu hedefi er geç yoldan çıkaran şey, arzu edilen faydaya evrensel tasarımla uyum içerisinde değil kişinin kendi planları çerçevesinde ulaşma çabasıdır.
Yüzüğün Orta Dünya’da yol açtığı aldatıcı etkileşimler bir bakıma teknolojinin bizim dünyamızda uyguladığı cezbedici role benzer şekilde, kesin bir yanılgı şeklinde değil, dünyayı kısmi ve taraflı bir biçimde algılama şeklinde kendini gösterir. Tolkien makineleşme sürecinin getirdiği çirkinlikleri eserlerinde Goblinlere atfederek uygulamalı bilimlerin at gözlüğü takılarak kullanılmasının eleştirisini yapar.
Kültürlerarası Etkileşim
Yüzüklerin Efendisi’nde Cüce Gimli ve Elf Legolas arasında yeşeren, halbuki ilk bakışta olasılık dışı görünen dostluk, Tolkien’in kültürler arası anlayış ve tölerans üzerine en çok yorum kaleme alınmış örneğidir. Karakterler serüven boyunca, yerleşik inanç ve fikirlerinin yanılabilir olduğunu, kimi zaman başkalarından bir şeyler öğrenmenin olası olduğunun farkına varırlar. Ejderha Smaug ve goblinler ise başkalarına zerre kadar tahamüllü olmayan, kozmopolitliğe tamı tamına aykırı tipler olarak karşımıza çıkar.
[1*]
[2*]
[3*]
[4*]
Kaynaklar
1) J.R.R Tolkien, The Lord of the Rings: Fellowship of the Ring, “Giriş” bölümü ( New York: Del Rey, 2001), 1-2.
2) Gregory Bassham, Eric Bronson, William Irwin, Hobbit ve Felsefe, çev. Kemal Baran Özbek, İthaki yayınları, 2012
3) Humphrey Carpenter,ed., The letters of J.R.R Tolkien, Boston, 1981
**Bu kısa inceleme yazısı 2012 yılında kaleme alınmıştır.
Comments
Post a Comment